Bir elmanın iki yarısı olabilmek için; önce ortadan ikiye ayrılmak gerekir.
Düşmek, bölünmek, azalmak, küçülmek... Tekrardan bütün olamayacaksın, yalnızca yan yana gelip birbirini tamamladığını bileceksin. Karşında aynı senden olduğunu düşüneceksin ve bu sana güç verecek. Bölündükten sonra karşıdaki yarın, belki çürük taraflarıyla duracak yanı başında, sende de var merak etme. Sen de sarardın, koyulaştın sen de. Ayrıldınız bi kere, asla eski renklerinizde olamazsınız. Atmosfer, oksijen, mekan, başkalarının değdiği eller, dudaklar değiştirdi renginizi. Isırılmış değilsen şanslısın. Enerji vampirleri henüz emmemiş ruhunu demektir. Hala bir aynaya ihtiyaç duyuyor olman, geliştiğinin ve dönüştüğünün habercisi rahat ol. Güzel bir şey bu. Hala arıyorsun kendini demek ki.
Ola ki tüm farklılaşmalarınıza rağmen öteki yarını buldun,
Bölünmüş olmanın ve öyle de kalabilmenin -ki bu bi çeşit özgürlük olabilir mi?- rahatlığı mı sarhoş edecek seni yoksa uzun zamandır aradığına ulaşmanın mutluluğu mu?
Aradığın neydi?
Sıcak kollar ve bakışlar mı?
İyi görünen bi tipoloji?
Nasıl göründüğünü umursamadığın zeki bir beyin?
Saatlerce edilen akışkan sohbetler?
Hepsi?
Hiç birini takmadan, yalnızca yanında olsun yeter mi yoksa?
Aidiyet? Tek taraflı? Çift taraflı?
Çift olma, görünme hali?
El ele romantik zamanlar özlemi?
Yalnızca seks ya da sevişmek diyelim olabilir mi?
Dişil ve eril enerjilerin boks maçı? Hımm?
Aile baskısı? Yeter artık bu yalnızlık senfonilerinden bıkman mı?
Kurtulmak mı acaba diğer yarın olmayan başka havva ya da ademlerin kaderinden? -ki sen ELMA 'sın unutma!
Aşk mı?
Aşk neydi?
Sevgi neydi? Sevgi emekti. Doğruya doğru. Peki gerçekten 'AŞK' neydi?
Bir çeşit yanma hali sanki. Kimya dersinde karıştırmaman gereken iki likitin birbirine geçip köpürme hali gibi, taşma ve etrafı batırma hali. Kimyager misin? Hangisini önce koymuştun, sonradan eklediğin mi taşırdı, kim bozdu deneyi? Kim bozdu dengeyi? Niye kimse uyarmadı baştan? Dinler miydin acaba? Ellerin yanmadan, merakını gidermeden uzaklaşır mıydın sessizce? Kokusunu duyar gibisin. Yıllar öncesinden tanıdık bi parfüm gibi, senelerdir dinlemediğin bi şarkının ilk notasında ezbere bildiğini fark ettiğin sözleri gibi.
Neden kadınlar büyüdükçe o çok eleştirdikleri annelerine dönüşürler biliyor musun?
O çok eleştirdikleri erkek çocukları doğurmak için.
Kaçıncı dereceden yanık öldürür seni? Kaç kere küllerinden doğabilirsin?
O kadar güçlü değilim!
Bittim!
Öldüm ben!
Onsuz bi hayat mı yoo!
Kalbim acıyor!
Ruhum sancıyor!
Başka birine aşıkmış!
Kaç kere kurdun bu cümleleri? Etrafına değil, gerçekten içine/özüne?
Bir, iki? Her seferinde? Hiç?
Seni gerçekten mutsuz eden şey ne?
Seni gerçekten mutlu eden şey ne?
Bir sis bulutuyla, gri gölgelerle yaşayanlardan mısın? Melankoli düşkünü bir drama sever misin? Hayattaki ihtiyaçların neler? Biri mi yalnızca? Bütün olma isteği mi? İnançlı mısın? Toplum için ya da kabul görmek için değil. Gerçekten kendin için. Maneviyattan algıladığın ne? Gün içinde ne kadar kendini dinliyorsun? Sessizliğini duyabilecek kadar susabiliyor musun? Kısaca neyin peşindesin?
Çok zenginsin, çok fakirsin, çok üzgünsün, çok yalnızsın, etrafın çok kalabalık belki ama sen hep bir başına hissediyorsun. Hayat hep senin karşında. Tüm düşünce gücünle evrenler yaratırsın diyenler sahtekar senin için. Pozitif düşün karmaşaları saçmalıktan ibaret. Maddi durumun biraz iyiyse ya bir psikoloğun var ya da tanınmış bir hayat koçun. Evde normalde vakit bulamıyorum diye okumadığın klasikler kütüphanende tozlanırken, başucunda ve klozetinin yanında bestseller olmuş kişisel gelişim kitapların var. Çünkü iş yerindeki arkadaşın okudu ve hayatı değişti.
Sen hep ilk görüşte aşık olanlardansın değil mi? İlk aşkıyla evlenen misin yoksa? Yok yok sen ona kavuşamadığın için kendini limandan limana atanlardansın belki de. Sen aldatılıp, başkasını sana tercih ettiği için beddua düşkünü bir kaybedene dönüşensin. Hayır sen sadece sana ait olduğunu düşündüğün ve sana asla bunu yapmayacağına inandığın birinin elini tutuyorsun büyük ihtimal. Sen aşkın en güzelini yaşıyorsun ya da öyle bir çiftsiniz ki siz, tüm evren sizin kadar şanslı olsa keşke. Senin düşünecek o kadar çok şeyin var ki bu hayatta birine kafayı takacak zamanın yok. İlişki de neymiş? Sen o taraklarda bezi olmayan bir asilzadesin. Platonik misin yoksa? Kıyamam. Açılmaya cesaretin mi yok. E tabii ya, ya reddederse?
Sen kimsin?
Ya da 'BEN' neydi?
Sen küçüktün, çocuktun.
Çok alternatifin yok. Ya çok seviliyordun, ya hiç. Orta karar sevildiğini anlayamazdın, onun için büyümen gerekti çünkü.
Kayıpların oldu. Maddi ve manevi kayıplardı bunlar. Sevdiğin birilerini kaybettin. Sevdiğin bişeyleri kaybettin. Kimilerini toprak aldı, kimilerini onların daha çok sevdiği başkaları. Kimisi seni sevmeyi de bırakmadı, kimisi ardına bile bakmadan çekip gitti. Kim, kimi, nerede ve nasıl bıraktıysa bıraktı. Gitti, oyun bitti. Geç.
Yeni bölüme geç. Çok mu geç kaldın? Hayır çünkü o bestseller' larda söylenen en büyük gerçek; hiç birşey için geç olmadığı. Çünkü zaman diye birşey yok. Zamlanan anlar var ve sen onları gözünde, içinde, ruhunda büyüttükçe ödemediğin vergiler gibi borçlanıyorsun hayata.
Kimse sana içinde bilmediğin ve hissettmediğin birşey anlatmayacak. Aklının yattığını düşündüğün, ya da -Aaa ben bunu niye hiç böyle düşünmemiştim, ne kadar haklısın dediğin herşey hücrelerinde titreşen SEN'den ibaret. Şaşırmış gibi yapma! Karşı koyduğun, EGO'na ters düştüğünü zannettiğin herşey, hayatta en çok korktuğun Sen ve senin yapabileceklerinin yansıması. Sabah kalktığında yüz yıkama ritüelinde karşılaştığın gerçekliğin. Şiş yüzün, çapaklı gözlerin, kokan ağızın, çürük dişlerin ve çatlak dudakların. Sevmediğin kırışıklıkların, bir türlü veremediğin kiloların. Sen. En gerçek halinle sadece SEN'sin! Kabul et seni senden daha iyi anlayan biri yok. Daha iyi tanıyan yok. O yüzden uzun vadede sana senden başka hiçkimse yardımcı olamayacak.